
İSEDA Yönetim Kurulu Başkanı
Turhan KARAKAYA
Mekatronik Mühendisi, MBA
Endüstri Yüksek Mühendisi
İklimlendirme-Soğutma Teknikeri
Dünyamız, kontrolü güç ve ürkütücü bir biçimde kirleniyor ve çok büyük bir hızla ısınıyor. Maalesef bu kötü gidişin önemli müsebbiplerinden biri de soğutucu akışkanlar. Yeni dünya düzeni, bu tür akışkanların çevreye olan zararlarının önüne geçebilmek ve en aza indirebilmek için hummalı çalışmalar yapıyor ve birbiri ardına yaptırımlar getiriyor. Bu yaptırımların ilk örneğini, HCFC’lerin kullanılmasının azaltılması amacı ile yayınlanan OTİM (Ozon Tabakasını İncelten Maddeler) ile ilgili yönetmelikle gördük. Burada başta Avrupa ve ardından diğer gelişmiş ülkeler HCFC’lerin kullanımının neredeyse tamamen ortadan kaldırılması sonucuna çoktan ulaştılar. Hemen bunun ardından ise ozon tabakasının zarar görmesi kısmen kontrol altına alınmış olsa da küresel ısınma bir başka büyük tehdit olarak karşımıza çıktı. Ancak buna neden olan soğutkanların kontrol altına alınması o kadar da kolay olmayacaktı. Gelin bu süreci birlikte irdeleyelim…
OZON TABAKASI VE HCFC SÜRECİ
Bilindiği gibi; 2009 yılına kadar klima cihazlarında kullanılan akışkanlar genel olarak HCFC grubunda yer alan Hidro-Klora-Flora-Karbon olarak kimyasal alt yapıya sahip, R-22 olarak adlandırılan akışkanlar idi. Bu akışkanlar ODP (Ozona Zarar Verme Potansiyeli) 0,055 olan; yani ozon tabakasına zarar veren, aynı zamanda GWP (Global Isınma Etkisi) ise 1810 olan akışkanlar gurubunda idi. Bu nedenle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı, başta “OTİM-Ozon Tabakasını İncelten Maddeler Yönetmeliği” olmak üzere, ilişkili yönetmelikler, tebliğler ve bunlara dayanak oluşturan uluslararası anlaşmalar uyarınca bu tür akışkanları ihtiva eden cihazların üretilmesi ve satılması yasaklandı. Cihazların satılması mümkün değil ama akışkanın da uygulamacılar, servisler tarafından rahatça kullanmalarının önüne geçmek için kota uygulaması yürütülmekte. Artık bu akışkanların sadece servis amaçlı satılmaları mümkün ve azaltma takvimine tabi tutuldu. 2025 yılına kadar bu akışkanların servis amaçlı dahi satışının durdurulacağı öngörülüyor.
GLOBAL ISINMA, SERA ETKİSİ VE HFC’LER
Bu, ozon tabakasına zarar veren bir önceki nesil soğutucu akışkanlar kısmı ile ilgiliydi. Sonrasında bu akışkanların ozon tabakasına zarar verdiği öğrenilip, yeni nesil diye bizlere lanse edilen F-Gazlar piyasaya sürülünce birçoğumuz araştırmadan, bilmeden, tecrübe etmeden bu akışkanları “Çevreci” gaz diye nitelendirdik. Oysa ki kazın ayağı öyle değildi. Bir de gördük ki bize yeni ve çevreci diye sunulan bu akışkanlar meğer “Global Isınma” ve “Sera Etkisi” denen birçok sıkıntıyı da beraberinde getirivermiş.
HFC grubu olarak adlandırılan (R410A, R407C, R134A vb.) bu tür akışkanların ODP (Ozona Zarar Verme Potansiyeli) 0 (Sıfır)’dır fakat GWP etkileri (Global Isınma Etkileri) yüksektir. Örneğin CO2’nin GWP etki değeri 1 iken R410A’nın 2088 gibi çok yüksek bir değer olduğu ortaya çıkmıştır.
Maalesef bu akışkanlar HCFC’lerin yerine çare olabilirken, yeni nesil diye tabir edilen HFC’lerin yani F-Gazların ikamesi o kadar kolay değil. Bu akışkanları R-22 gibi kolaylıkla yasaklayıp yerine yeni bir tür koymak çok mümkün görünmüyor.
YASAL DÜZENLEME ÖNCESİNDE YAŞANAN HUMMALI ÇALIŞMALAR VE HAZIRLIKLAR
İşte tam da bu nedenle tüm dünya ve Türkiye, bu kez üreticileri ve akışkanların ülkeye girişlerini kontrol etmenin yanı sıra; ilk kez sahada cihaz ve akışkanlara müdahale eden teknik personellere ve içinde F-Gaz barındıran cihazlara sahip olanlara yönelik yeni yaptırımlar getirme kararlılığını gösterdi.
Bu çalışmalar uzun yıllardır süregeliyor ancak sonuçları yeni yeni görülmeye başlanıyor. Bilindiği üzere Kyoto Protokolü “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi” içinde imzalanmıştı. Bu protokol küresel ısınmayı engellemek için tüm taraflara bir strateji belgesi sundu. Türkiye’de bu belgeyi kabul etti ve bu belgeye dayalı eylem planını 2011 yılında tamamladı.
İşte tam da bu noktada ilgili protokole göre; Kyoto Protokolü kapsamına giren Florlu Sera Gazı emisyonlarını azaltmak ve böylece GWP (Küresel Isınma Potansiyeli) için “17.05.2006 tarihli 842/2006 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Yönergesi Direktifi”nce ülkemizde florlu sera gazları içeren ekipmanlara müdahale eden teknisyenlerin eğitim ve belgelendirilmesi gerekiyor.
Bu süreci hızlandırmak ve ülkemizde sürece hızlı, sistemli bir şekilde adapte olabilmek için; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü Eğitim İşbirliği Protokolü, 21.08.2015 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girdi. Ardından, daha yasal düzenlemeler devreye girmeden çok öncesinde derneğimiz İSEDA ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü arasında 17.11.2015 tarihinde Florlu Sera Gazları İçeren Ekipmana Müdahale Eden Eğitimci ve Teknik Personelin Eğitimi ve Belgelendirmesine Dair Yetkilendirme Protokolü karşılıklı olarak imza altına alındı.
Bu kapsamda ilk adım olarak ilgili protokolün verdiği yetkiye ve görevlendirmeye dayanarak, tüm Türkiye sathında Millî Eğitim Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca itina ile seçilmiş 61 teknik öğretmene eğitimci eğitimi verilmiş, 4388 teknik personele F-Gaz eğitimi verilmiş ve belgelendirmesi gerçekleştirilmiştir. Bunun ardından İSEDA tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde bakanlıkla imzalanan protokole dayanarak eğitimler vermiş, eğitimler sonunda bu akışkanlara müdahale eden teknik personellerin belgelendirme süreçlerine başlanmış, yönetmelik yayınlanmadan önce hem eğitimcilerin eğitimi hem de teknik personel eğitim süreçleri hazır hale getirilmiştir.
YÖNETMELİĞİN YAYINLANMASI VE SONRASINDAKİ SÜREÇLER
Tüm bu gelişmelerin ardından nihayet “Florlu Sera Gazlarına İlişkin Yönetmelik” 30291 Sayılı 04 Ocak 2018 Tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İlgili yönetmeliğin önemli maddelerine bakmak gerekirse;
Madde-2 b) fırkasında da belirtildiği üzere yönetmelik; “Florlu sera gazları içeren ürün ve ekipmana müdahale eden gerçek ve tüzel kişinin eğitimi ile belgelendirmesine ilişkin düzenlemeleri kapsamaktadır” denilmektedir.
İlgili yönetmelik özetle şunu söylüyor: Bundan böyle F-Gaz içeren, yani R410A, R134A gibi flor içeren sera gazlarını ihtiva eden cihazların sahibi, kullanıcıları cihazlardan direkt olarak sorumlu olacaklar. Nasıl arabalarımızı belli aralıklarla muayeneye götürüyorsak, içinde 3 kg ile 30 kg arasında akışkan bulunan cihazlar için yılda en az 1 kez; 30 kg ile 300 kg arasında akışkan bulunan cihazlar için yılda en az 2 kez; 300 kg’ın üzerindeki cihazlar için ise yılda en az 4 kez özel olarak eğitilmiş ve yetkilendirilmiş teknik personel tarafından gaz kaçağı olmadığının ve sistemin kaçak riski taşımadığının kontrol ettirilmesi şart koşulmuş oluyor. Burada sorumluluk direkt olarak kullanıcıya devrediliyor. Kullanıcı bu cihazlarını mutlaka Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın resmi olarak tanıdığı ve tanımlanan sistemde eğitim almış ve belgelendirmiş teknik personele yaptırmak zorunda. Yetkili servis vs. değil, yetkilendirilmiş teknik personel şartı geliyor. Bu teknik personel tıpkı iş güvenliği uzmanları gibi birer sicil numarasına, unvana ve bakanlık sisteminde kayıtlı hale geliyor.
Bir diğer açıdan konu değerlendirildiğinde; ilgili yönetmeliğin, Madde-12 (1) no’lu bendinde: “Florlu sera gazı içeren veya çalışması florlu sera gazlarına dayalı olan sistemlerin kurulumunu, bakımını veya teknik servisini, onarımını veya kullanımdan çıkarılması işlemlerini gerçekleştiren, bu cihazlarda sızıntı kontrolü yapan veya cihazlardan florlu sera gazları geri kazanımı yapan kullanıcı, belge sahibi olmak zorundadır” hükmü açık bir şekilde belirtilmektedir.
Bu kapsamda, belge sahibi olmayan teknik kişilerin 01.01.2018 tarihinden itibaren F-Gaz ihtiva eden cihazlara ve sistemlere müdahale etmesi açık bir şekilde yönetmeliğe aykırılık teşkil etmektedir ve yaptırıma tabi olma durumu ortaya çıkmaktadır. Ancak geçici olarak bazı belge sahipleri bu yaptırımlardan muaf tutuluyor ve yetkili teknik personeller olarak kabul edilmeye devam ediyor.
Şöyle ki, “Eğitim ve Belgelendirme İstisnası” başlıklı Geçici Madde 1- (1)’de sadece “Nitelikleri 7/4/2017 tarihli ve 30031 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan OTİM Yönetmeliğinde teknik personel, bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 (iki) yıl süreyle ürün veya ekipmana müdahale edebilir” şeklinde sınırlama ve özel bir tanım geliştirilmiştir.
Yönetmelikte atıfta bulunulan OTİM Yönetmeliği’ne bakıldığında ise bu kişiler şöyle tarif edilmektedir:
a) Eğitim programında soğutma ve iklimlendirme konularında dersler bulunan üniversite veya yüksek okul mezunu olmaları veya
b) “5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu” kapsamında program içeriği soğutma ve iklimlendirme konuları bulunan programı (kalfalık, ustalık ve diploma) bitirmeleri veya
c) 1/1/2010 tarihinden itibaren bölüm farkı gözetmeksizin, meslek yüksek okulu, meslek lisesi, yüksekokul veya üniversite mezunlarının Millî Eğitim Bakanlığı onaylı “Ozon Tabakasına Zarar Veren Gazların Kullanımı ve Kontrolü” konulu, süresi en az yirmi beş saatlik kurs programını başarı ile bitirmeleri
Buradan da anlaşılacağı üzere bu durum istisna maddesinde tanımlanmış ve 01.01.2020 yılında bu madde de geçerliliğini yitirecektir.
Bu istisnai maddede yapılan tanıma göre:
-OTİM belgesi olmayan,
-İklimlendirme-soğutma ile ilgili bir programdan mezun olmayan veya
-Soğutma ve iklimlendirme ile ilgili alanda ustalık veya kalfalık belgesi olmayan personelin F-Gaz ihtiva eden sistemlere müdahalesi F-Gaz yönetmeliği gereği yasaktır.
Kaldı ki; OTİM eğitimleri ve belgelendirmesi 2010 yılından beri yapılmamaktadır. Bu nedenle sektörde sistemlere müdahale eden personellerin yaklaşık %90’ı bu belgelerden yoksun bir şekilde sistemlere müdahale etmeye devam etmektedir.
Bu nedenle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İSEDA arasında yapılan protokol çok önemli bir boşluğu doldurarak teknik personellerin belge ve eğitim temin etmelerine imkân sağlamıştır.
Yine ilgili F-Gaz Yönetmeliği’nde açık bir yaptırım tarif edilmiştir. “İdari Yaptırımlar” başlıklı Madde-17’de, “Bu yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere ve bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere 2872 sayılı kanunun 20. maddesinde öngörülen idari yaptırımlar uygulanır” denilmektedir.
Ayrıca ilgili yönetmelik son kullanıcıların bir kısmını da (300 kg veya daha fazla soğutkan ihtiva eden cihazlar için) 1/1/2019 tarihinden itibaren cihazlarını yeterlilik sahibi teknik personellere kaçak kontrolü yaptırmalarını ve sistemlerini kayıt altına alma zorunluluğuna tabi tutmaktadır.
Özetle belgesi olmayan teknik personellerin sistemlere müdahale etmesi zaten yönetmelikle engellenmiştir. Diğer yandan son kullanıcı da belirlenmiş takvimle sorumluluk altına girmeye başlayacaktır. Ancak belgeli teknik personellerin belgelendirmesi sürecinde İSEDA çok kritik bir görev üstlenmiş, protokol kapsamında binlerce teknik personele protokolün tamamlandığı son güne kadar hızlı, kaliteli eğitim ve belgelendirme hizmeti vermiştir.
İSEDA görevini yaptı, eğitimlerini verdi ve belgelendirme süreçlerini protokolün verdiği yetki ve göreve dayanarak yasal süre içinde tamamladı. Bundan sonrasında ilgili belge ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınlayacağı yönetmeliğin eki niteliğindeki tebliğde belirtilecek.
İSEDA olarak MYK-Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından hazırlanan F-Gaz teknik personellerinin belgelendirilmesi ve yetkilendirilmesi ile ilgili meslek standartlarının ve mesleki yeterliliklerin hazırlanmasında da aktif görev üstlendik. Görünen o ki MYK aracılığıyla yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşları da isterlerse ve akredite olabilirlerse ileriki dönemde F-Gaz teknik personel yeterlilik belgelerini vermeye başlayacaklar. Dileriz ki bir an önce süreç tamamlanır ve sektör kilitlenmeden bu belgelendirme açması sona erdirilir.
DEVLET DENETİM YAPIYOR MU?
Maalesef her şeyi devletten bekleyip sonra da devletten şikâyet etmeyi alışkanlık edindik. İllâ bir yaptırım bekliyoruz birilerinden ve eğer bir zorlama olmazsa istenen belgelerin gereksiz olduğu kanaatine otomatik olarak sahip oluyoruz. Çoğu zaman yasaların, yönetmeliklerin, tebliğlerin ya da benzeri düzenlemelerin ana gerekçesine bakmaksızın sadece denetimi ve zorlaması olursa uygulanacağına olan kesin inancımız maalesef sarsılmaz hale geldi. Ancak bilinmeli ki artık kendiliğinden yürüyen bir piyasa denetimi var. Kanun ve yönetmelikler oldukça açık bir şekilde sorumlulukları tarif ediyor. Birçok kurumsal yapı belirtilen belgelere ve yetkilere haiz olmayan kişilere bırakınız cihazlara dokundurmayı kapıdan içeri dahi sokmuyor. Sigorta şirketleri de herhangi bir hasar durumunda tüm belge ve yetkileri sorguluyor, hasarları rücu edebiliyor ya da yasal yollara başvurabiliyor. Özetle devlet kuralları yayınlayarak zaten süreci başlattı. Denetimlerin de peşi sıra beklenmesinin de tahmini güç olmasa gerek.
Bir Çin atasözünde söylendiği gibi “Değişim rüzgârları eserken kimileri duvar örer, kimileri yel değirmeni kurar”. Artık rüzgâra karşı duvar örmekten vazgeçip, dünyamız ve ülkemiz için el ele çalışmanın vakti geldi de geçiyor.