Türkiye’de Gelecek Nesiller için Fırsatların Çoğaltılması
Bu raporun temel amacı, Türkiye’deki ortaklar ile olan bu diyalog ve işbirliği mantığı çerçevesinde, toplumda eşitlik ve sosyal politika ile ilgili kamuoyu tartışmasına katkıda bulunmaktır. Raporda, eşitlik ve sosyal politika alanında muhtelif reformlar tartışılırken, esas alınabilecek geniş kapsamlı bir takım bulgular ve düşünceler yer almaktadır. Bu rapor Jesko Hentschel’in liderliğinde (Dünya Bankası uzmanları) Meltem Aran, Raif Can, Francisco Ferreira, Jeremie Gignoux, Elif Yonca Yükseker ve Arzu Uraz tarafından hazırlanmıştır. Ayrıca Martha Llanos (danışman) tarafından Türkiye’de Erken Çocukluk Gelişimi konusunda hazırlanan bir teknik not da çalışmalarda esas alınmıştır. Yetersiz beslenme sonucu büyüme geriliği, okulda öğrenmeyi etkiler ve çocukların yaşamdaki başarısı önünde büyük bir engeldir. Dezavantajlı bir ortamda, eğitim düzeyi düşük ve yoksul bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelen her 5 çocuktan 4’ü, yetersiz beslenmeden etkilenmektedir. Bu oran, ayrıcalıklı ortamlarda doğan çocukların oranında nerdeyse 20 kat daha yüksektir. Benzer biçimde, dezavantajlı çocukların yüzde 80’inden fazlası yeterli miktarda iyot alamamaktadır ve bu durum çocuğun gelişimini doğrudan etkilemektedir. Büyüme ve gelişme geriliği yaşama olasılıkları yaklaşık yüzde 30 daha fazla olan dezavantajlı kız çocuklarında ise, bu sorun daha da ciddi bir hal almaktadır. Türkiye, dezavantajlı çocuklara ulaşmak ve onları desteklemek için çok başarılı pilot projeler yürütmektedir. Bu çabalarda sivil toplum kuruluşları aktif bir rol oynamakta ve önemli bir katkı sağlamaktadır. Bununla birlikte, şu anda toplam kamu sosyal harcamalarının sadece yüzde 6’sı 0-6 yaş grubundaki çocuklara ulaşmaktadır. Orta yaşlı ya da yaşlı bir kişiye ise, dört kat daha fazla harcama yapılmaktadır. Dünya Bankası Raporu, Erken Çocukluk Gelişimi (EÇG) politikasının bir bileşeni olan okul öncesi eğitim programının, ekonomik ve sosyal açıdan önemli etkileri olduğunu gösteriyor. Eğer bugünün 40 yaş altı yetişkin nüfusu 6 yaşındayken bir yıl okul öncesi eğitim alsaydı, şu andaki aile gelirleri yüzde 8 kadar daha yüksek olur, bu ailelerden bugün yoksulluk içinde yaşayanların oranı yüzde 10 azalırdı. Ayrıca çalışabilen ya da aktif olarak iş arayan kadınların sayısı yüzde 9 daha fazla olurdu. Toplumda eşitliğin artırılması için ilk olarak dezavantajlı çocukların fırsatlarının artırılması gerekecektir; bu da Türkiye refah devletinin hali hazırdaki işleyişinin ve finansmanının gözden geçirilmesini gerektirecektir. Kamunun, mevcut primsiz harcamalarının ufak yaştaki çocuklara ayrılan kısmı çok sınırlıdır. Dezavantajlı çocuklara yönelik programların yaygınlaştırılmasına olanak tanıyacak mali kapasiteyi tesis etmek için, yaşlılık sigortasına aktarılan finansmanın ve sosyal transferlerin gözden geçirilmesi gerekecektir. İkinci olarak, halihazırdaki gayri resmi dayanışma ağlarının, en dezavantajlı çocuklara yönelik kamu politikaları ile desteklenmesi gerekmektedir. Daha sonra aileler, çocukların erken dönemde sağlıklı gelişimini ve öğrenmelerini daha iyi düzeye çıkarmak amacıyla desteklenebilir. Çocukların hayatının erken bir evresinde ailelerin EÇG programları ile desteklenmesi özel bir önem taşımaktadır. Üçüncü olarak, uluslararası değerlendirmeler, koşulların fırsatlar üzerindeki etkisini azaltmanın en etkili yolunun, öncelikle en dezavantajlı çocuklara etkili destek sağlamak olduğunu göstermektedir. Bu raporda kullanılan fırsat eşitliği kavramı, sadece (imkanlara) eşit erişim sağlamanın da ötesinde bir anlama sahiptir; burada kastedilen, yaşam fırsatlarını artırabilmeleri için, en dezavantajlı çocuklara öncelikli olarak ve daha avantajlılardan daha yoğun olarak ulaşılması anlamını taşımaktadır. “Dezavantajın” tanımı ile ilgili bir tartışma gerekmekle birlikte, çocuk yoksulluğu ve anne/baba eğitiminin fırsatları belirleyen kilit faktörler olduğu, bu Raporda ortaya konulmuştur. Son olarak, sivil toplum girişimlerinin, özel girişimlerin ve mahalle bazlı çalışmaların en dezavantajlı çocuklara yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılmasını amaçlayan ve devlet tarafından yürütülen çabaları takviye eden bir yol üstlenmeleri gerekecektir. Türkiye’nin sivil toplum kanalları yoluyla EÇG hizmet sunumundaki yenilikçi ve ilham verici deneyimleri tüm dünyada büyük bir takdir ile izlenmektedir. Bunun yanında, bu hizmetlerin genel kapsama oranı çok düşüktür. En dezavantajlı çocukları desteklemeye yönelik bir toplumsal uzlaşı, özel, kamu, sivil ve toplumsal aktörler arasında bir uyum gerektirecektir. Bu uyum, dezavantajlı çocuklara yönelik kaliteli ve bütünleştirici desteğin sağlanması için müsait bir ortam oluşturacaktır. Prof. Dr. Nilüfer EĞRİCAN İlginizi çekebilir... Türkiye'de Yeşil Bina Sertifikasyon Süreci ve Karşılaşılan ZorluklarYeşil bina sertifikasyonları, çevre dostu yapıların teşvik edilmesinde ve yaygınlaştırılmasında temel bir araçtır. Türkiye'de yeşil bina uygulamal... Stres Yönetimi Bir Yöneticinin En Büyük GücüdürStresi yönetmek ve stresle başa çıkabilmek farklı bir beceri gerektirir. Stresi sürekli üzerimizde taşır ve onun yükü altında kalırsak ne kendimizi, n... Yöneticinin Kötü Alışkanlığı: Başkalarını Susturmak ve Eleştiriye Kapalı OlmakLevent Taşkın; "Anlatmayı seven, başımıza gelenleri hemen çevremizle paylaşmak için heyecan duyan, şikayetlerimizi duyurmayı iş edinen, teşekkürü... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.