Tesisat Dergisi 92. Sayı (Ağustos 2003)

M o o N en o "' et ,, ., eden sapığın sırıtık yüzü, Almanya'dan gelen ailenin arabasına çarpıp, kaza kargaşasında arabayı içindeki bebeklerle kaçıran kaptı kaçtı ekibinin inanılmaz acımasızlığı, bizlere bu ülkede neler olabileceğini, neden batının toplu yaşam kurallarından, bilimsel ve kültürel düzeyinden çok daha farklı bir yerde olduğumuzu sergilemektedir. Dişini fırçalamayan, duş almayan, çorap değiştirmeyen, birbirini sevmeyen, çağdaşlıktan kopuk insanların eğitimini hergün birbiri ile kavga içinde olan MEB ile YÖK mü sağlayacak? Spor olarak güreş, futbol, basketbolun ilerisine geçememiş, tenis, golf, atletizm kültürü gelişmemiş ülkemizde gençlerin meşkalesi konserlerde köçekçe göbek atmak mı olacak? Göğüslerini açmış, göbeği çıplak sırıtkan genç kızlarımızla, başı yüzü, etekleri yere kadar örtülü hatunlar arasındaki ikilem nasıl çözülecek? Bir televizyon kanalındaki "Kim 500 Milyar İster" isimli yarışma programında, Cumhuriyet'in kuruluşundan 1944 yılına kadar sürekli Genel Kurmay Başkanımız kim? sorusunun seçenekleri içinden Kemal Atatürk'ün 1 938'de vefatettiği, bu tarihte Kazım Karabekir'in ölmüş olduğu, İsmet İnönü'nün Milli Şef olarak Cumhurbaşkanı olduğunu dikkate almadan Fevzi Çakmak ismini seçemeyip, joker kullanan yarışmacı, yüksek tahsilli aydının düzeyi heyecanının yanında biraz da üniversite cehaletini göstermez mi? Kitaplarla ilişkisi olmayan, sadece gazete okumakla övünen, lisan bilgisini küçümseyen, diploma yetkisi ile gurur duyarak aydın geçinenler, ileride büyüyüp gelişen çocukları karşısında mahcubiyetlerini büyüklük kompleksi ile mi kapatacaklar? ► SSK Hastaneleri Sigortadan emekli olduğumdan bu yana geçen on üç yıl içinde ilk kez genel bir muayene için Ankara Etlik İhtisas Hastanesi'ne gittim. Hastane, sabahın erken saatlerinde giriş kapısı, otopark alanları, hastane girişi ve poliklinik bağlantıları açısından düzgün bir hastane mimarisinin yanı sıra tertemiz, kontrollu ve yönlendirici bir yapı; insan şaşırıyor. İlgili doktorun ön muayenesi sonucu poliklinik sevkinde numara ile anılan bankalardaki bürokratik düzen ve hızlı muamele inanılmaz bir 22 Kitaplarla ilişkisi olmayan, sadece gazete okumakla övünen, lisan bilgisini küçümseyen, diploma yetkisi ile gurur duyarak aydın geçinenler, ileride büyüyüp gelişen çocukları karşısıııda mahcubiyetlerini büyüklük kompleksi ile mi L....... ı: kapatacaklar? ortam sergiliyor. On dakika içinde kan alıp, elektromu çektiklerinden biraz sonra, poliklinik salonunun birden bire kalabalıklaştığını, kayıt ve sevkte, kan tahlili, ilaç bekleme ve muayenelerde yüzlerce kişiden oluşan kuyrukların oluştuğunu görüyorsunuz. Sevk kağıtlarının poliklinikte görevli başhekim yardımcısına onayı bir alem; şalvarlı bir temizlikçinin masaların tozunu özenle alırken, doktorun dokuzdan önce gelmeyeceğini ters bir sesle söyleyip, kapı önünde beklemememiz konusunda bizi ikaz etmesi ile gene alışılagelen havamızı buluyoruz. Yarım saat boyunca kırk kişilik sırada beklerken kalabalıktan kirlenen havalandırmasız salonda kirli hava ve koku salona hakim oluyor. Doktorun gelişi ile üst üste kümelenen sıra, bir imza, bir mühür ile kısa bir sürede yok oluyor. Neden bu imza ve mühür gerekli diye düşünürken doktor bazı sevk kağıtlarını ayırıp 42 numaraya imzalattırıp tekrar getirin dediğinde, yetmiş metre yürüyor, bir kat iniyor ve röntgen hemşiresine bir saniyede imzalattırıp yukarıya çıktığınızda, kendinizi tekrar hasta sevk bürosu kuyruğunda buluyorsunuz. Aynen tren istasyon gişelerindeki gibi bir dizi sıra, yanında da fotokopi hizmetleri servis veriyor. Tekrar doktorunuza dönüşünüzde geldiğiniz yolun galoş kontrolu nedeniyle değiştiği, gereksiz uzadığını görüyor ve şaşırıyorsunuz. Bu çarpıklığın ve iyi-kötü ikileminin nedenini düşündüğünüzde, sorunun yönetimden ziyade hasta ve yakınları ile eğitilmemiş müstahdemden kaynaklandığını kolayca görebiliyorsunuz. Bir hastanın yanında refakatçı olarak eşi, çocuğu, gelini veya damadından oluşan dört kişilik bir grup; yanlarında da muayenelerine tavassut eden bir müstahdem onlara öncülük ediyor. Görevli memurlarda selam, kelam yok; hepsinin suratı asık, hiç biri insana 'siz' diye hitap etmiyor. Danışmada bile memur size yüzünüze bakmadan eliyle şu tarafta diye gösteriyor. Her bankoda iki genç kız baba dayağı yemiş gibi somurtkan. 'l\ffedersiniz'le başlayan sorunuza kafa sallayarak cevap verip elinizdeki kağıdı "lütfen" alıyor, eliyle seni arka oda paravanı arkasına sevk ediyor. Doktor şimdi gelecek diyor. Şimdi süresi en az on dakika, ilgili doktor geldiğinde neden soyunmadın azarı işitiyorsunuz. Park yerinde son azar istihkakınızı değnekçiden alıp uzaklaştığınızda, toplumun bu tür muameleye layık olup olmadığını uzun uzun düşünüyorsunuz. Hastanenin poliklinik bölümünde dolu zamanlarda 100-150 hastanın yanı sıra 200 kişiye yakın hasta yakını ve yaklaşık 150 kişiden oluşan doktor, hemşire, görevli memur ve müstahdem kalabalığının günün erken saatlerinden öğlene kadar muayene, kontrol ve teşhisten öte hasta kayıt, sevk, ilaç ve evrak tasdiki ile uğraştığını gördükçe aklıma bunun radikal bir çözümü olması gerektiği takıldı. Rahmetli Erdoğan Atakar ile bir kaç kez tartışmıştık. Ben, tam teşkilatlı hastanelerden bahsedip, ileri tıp teknolojisi ile donanımlı hastaneleri savunurken, o daha küçük, sayıları çok hastaya yatkın, asgari donanımlı sağlık merkezlerinin ülkeye daha yararlı olacağını iddia ediyordu. Son deneyim bana bunun bir orta yolunun bulunması gerektiğini gösterdi. Yaşamımda bir kaç kez Londra'da sağlık muayenesi yaptırıp, check-up oldum. Üç kez beş yıl ara ile randevu aldığım PPP Medical Center Tıp Merkezi toplam 500 m2'lik bir yapı alanını kapsıyor. Randevulu gidiyorsunuz. Küçük bir giriş holunda bir sekreter ve bir hemşire sizi kayıt ediyor. 400 (f) pound para, çek veya kredi kartı ödemenizi alıyor. Hemen oradaki kabinde

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=