50 TESİSAT • 06 / 2025 tem verimini dramatik şekilde düşürebiliyor. R32 gibi daha çevreci gazlar kullansak bile, kaçak varsa o gaz doğrudan atmosfere salınıyor ve GWP değeri ne olursa olsun çevreye zarar veriyor. Üstelik düşük gaz seviyesi, sistemin daha uzun süre ve daha yüksek güçte çalışmasına neden oluyor. Bu da elektrik tüketimini artırıyor, cihaz ömrünü kısaltıyor. Bu yüzden soğutucu akışkan kontrollerinin periyodik yapılması, sadece bakım değil, doğrudan karbon salımıyla ilgili bir konudur. Burada sahadaki teknik ekiplerimizin eğitimli olması şart. Sistem kurulumundan servisine kadar süreci bilen, basit arızaları “cihaz çalışıyor ama neden çok tüketiyor” diye sorgulayan, cihazın sesi, basıncı ve tüketimiyle verim arasındaki ilişkiyi okuyabilen ekiplerle çalışmalıyız. Bu sadece bir teknik yeterlilik meselesi değil, aynı zamanda çevresel bilinç meselesidir. Aynı şekilde kullanıcıları da bilgilendirmeliyiz. Klimayı 22 yerine 24 derecede çalıştırmanın yıllık enerji tüketimini nasıl etkilediğini anlatmalıyız. Cihazı kapatmak yerine doğru otomasyona bırakmanın hem konforu hem çevreyi nasıl koruduğunu gösterebilmeliyiz. Çünkü sürdürülebilirlik sadece teknolojik bir gelişme değil, davranışsal bir dönüşümdür. Kapasite seçimi de bu dönüşümün kilit halkalarından biri. Projelerde hâlâ “daha güçlü olsun” anlayışıyla aşırı kapasiteli sistemler tercih ediliyor. Bu sistemler çoğu zaman kısmi yükte, yani verimsiz çalışma bölgesinde kalıyor. Diğer yandan bazı projelerde, maliyeti düşürmek için gereğinden küçük sistemler seçiliyor ve bu da sistemin sürekli maksimum kapasitede çalışmasına neden oluyor. Her iki durumda da hem enerji verimliliği hem sistem ömrü olumsuz etkileniyor. Doğru kapasiteyi doğru sistemle eşleştirmek, ilk yatırım maliyetinden daha önemli hale geldi. Zaten günümüzde cihazların yaşam döngüsü boyunca oluşturduğu karbon salımı, üretimden daha fazla. Yani yanlış seçim, yıllar boyunca artan emisyon anlamına geliyor. Bugün artık sadece cihaz satmak, kurmak ya da projelendirmek yeterli değil. Sistemlerin yaşam döngüsü boyunca izlenmesi, periyodik analizlerle performanslarının korunması ve bu verilerin şeffaf şekilde raporlanması gerekiyor. Bu konuda dijitalleşme en büyük yardımcımız. Akıllı bina otomasyonları, enerji yönetim sistemleri ve IoT destekli izleme platformları sayesinde, her bir cihazın enerji performansı, karbon ayak izi ve bakım ihtiyacı önceden kestirilebiliyor. Tüm bunları düşündüğümüzde, iklimlendirme sektöründe karbon ayak izini azaltmak artık hem teknik bir zorunluluk hem de ekonomik bir fırsat haline geldi. Daha verimli sistemler, daha düşük işletme maliyetleri, daha uzun ömür, daha yüksek kullanıcı memnuniyeti ve en önemlisi daha yaşanabilir bir çevre. Bunların hepsi aynı hedefin farklı sonuçları. Bu nedenle sadece cihaz seçmiyoruz, sadece bir sistem tasarlamıyoruz; geleceğe dair bir karar alıyoruz. Sonuçta, sürdürülebilirlik bizim mesleki alanımızın da ötesinde, etik bir sorumluluk. Ve iyi haber şu: Bu dönüşüm için gerekli bilgiye, teknolojiye ve tecrübeye sahibiz. Şimdi bunları doğru şekilde kullanma zamanı. n MAKALE
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=