Tesisat Dergisi 275. Sayı (Kasım 2018)
72 Tesisat / Kasım 2018 tesisat.com.tr bağlı olarak da üreticinin finans dengesi bozuluyor. Firmalar, hali hazırda piyasa- dan vadeli ödeme ile aldığı taahhütleri nakit harcama yaparak tamamlamak veya kredi çekmek zorunda kalabiliyor. Piyasadaki dengesizlik faiz artışlarına da neden olduğu için ön görülemeyen bir finans yükü sisteme yüklenmiş oluyor. Yeni yatırımlar da TL değerinin düşmesi ile bekletiliyor veya projeler iptal ediliyor. Bu durumda üretici ve taahhüt yapan firmalar genel gider ve finansman girda- bına sürükleniyor; işten çıkarmalar veya firmaların kapanması meydana geliyor. Bu bir silsile şeklinde her kesimi etkiliyor. Bir yandan tüketici için çığ gibi artan bir zam silsilesi ile her yandan sistem kilitleniyor. Yatırımcı, hali ile üzerine gelen yükü ürüne yansıtıyor. Bazıları da durumdan faydalanıp haksız kazanç sağlıyor. Bizim sektörümüz gıda ürün- leri için önem arz etmekte olduğundan tam sistemin ortasında kalmış durum- dayız. Tüketici bu duruma, döviz artışına endeksli fiyatı aşırı artan ürünleri tercih etmemekle cevap veriyor. Yazımın başında dediğim gibi her zaman çıkış yolu vardır. Ben birkaç tane öneride bulunabilirim. Bir kere sanayici için ihracata yönelmek ciddi olumlu bir hamle ve sistemi kendi lehine kullanma durumudur. Ülkemize de katma değer yaratarak aslında çok yönlü kazanımdır. Bir diğer önemli hamle tarım ile ilgilidir. Ciddi bir düzenleme ile tarım seferber- liği başlatılmalı, yerli tohum, yerli üretim benimsenmeli ciddi teşvik ve yatırımlar ile yeniden düzenlenmeli. Tasarruf poli- tikaları her kuruma ve her haneye inmeli ve derhal uygulanmalı. Ne zaman ki ihra- catımız ithalattan fazla olur; o zaman ilerliyoruz diyebiliriz. Bunun dışında şu an ki durumda olan olmuş ve risk devam etmekte, belirsizlik sürmektedir. Gele- ceği kestirmek için yakın tarihli planlar yapıp görmek lazım. Tüketime dayalı büyüme değil; ihracat ve sanayi üretimin artışı ile büyümek önemli. ALDAĞ A.Ş. İCRA KURULU BAŞKANI VE YÖNETİM KURULU BAŞKAN VEKİLİ REBİİ DAĞOĞLU: “KALICI ÇÖZÜM DIŞARIDAKİ KAYNAĞI TÜRKİYE’YE ÇEKMEKTİR” Döviz kurunun artışının, üretimmali- yetlerimiz üzerinde şüphesiz ki olum- suz bir etkisi var. Sadece bizim sektö- rümüzde değil; genel ara mal tedari- kinde dışa bağımlı bir ülke olduğumuz için yabancı menşeli ara malların döviz kuruyla alınması, maliyetleri doğrudan yukarı çekiyor. Bu da maliyet kaynaklı bir enflasyonist ortamın ortaya çıkma- sına neden oluyor. Bu çok tehlikeli bir durum, çünkü talep kaynaklı bir enflas- yonu faiz artışlarıyla kısa vadede kontrol edebilmeniz nispeten daha kolay ancak enflasyon, maliyet artışından kaynak- lanıyorsa “Stagflasyon” riski var. Yani yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek işsizlik ortamının aynı anda yaşandığı bir durum söz konusu olabilir. Döviz kurundan kaynaklanan maliyet artışı işvereni başka alanlarda tasarruf etmeye zorlar. Örneğin, iş gücünde azalmaya gitme gibi ki bu durum genel işsizlik oranında artışa vesile olur ve zincirleme olarak bu durum tüketim oranında bir azalmaya tekabül eder. Ancak maliyet- lerdeki yükseliş, tüketimde azalma ve talep daralmasına rağmen fiyat artışına sebep olur ki az önce söylediğim “Sta- gflasyon” durumu ortaya çıkmış olur. Bu durumdan kaçınmak mümkün mü? Bence mümkün. Devletin para arzını artırmaya yönelik teşvik programları gün be gün açıklanıyor. Bunlar kısa vadede etkili olabilir ancak teşvik mekanizması tehlikeli bir silahtır; para arzındaki artış gelip sizi döviz kuruyla tekrar vurabilir. Burada kalıcı çözüm dışarıdaki kaynağı Türkiye’ye çekmektir. Bunun üç yolu var. Birincisi doğrudan yatırımlar (FDI), yani dışarıda yerleşik bir firmanın gelip burada bir şirketi alması veya sıfırdan şirket kurması ki bu olasılık içinde bulunduğumuz eko politik koşullar itibariyle çok olası gözükmüyor. İkinci dışarıdan gelecek portföy yatırımları. Yani sermaye piyasaları aracılığıyla sıcak paranın girişi, Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerine yatırım yapıl- ması. Üçüncüsü ise Hazine’nin, banka- ların veya reel sektörün dışarıdan borç alma yoluna gitmesi. Bu üç opsiyonda da karar vericilerin hassasiyetle üzerinde duracakları konu; Türkiye’nin iç ve dış siyasetindeki ılımlı hava ve popülist eko- nomi politikalarından uzak durulması ve yapısal reformların hayata geçirilmesi. Maliyet artışlarını tüketiciye yansıt- mak, kısa vadede söz konusu olamıyor. Sözleşmesi yapılmış, ödemesi veya çekleri alınmış işlerde en fazla yapabi- leceğiniz şey; bu kur artışından doğan zararı müşterinizle paylaşma yoluna gitmek. Asla sözleşmeyi iptal yoluna gitmeyiz, “Verilmiş söz” sözdür. Daha doğrusu kendimizi zarardan kurtaraca- ğız diye müteahhitleri mağdur etmeyiz. İnsanlar bize bu yüzden güveniyor ve bu yüzden ayrıcalıklı bir konumumuz var. Daha uzun vadeli işlerde fiyatlarımızda güncellemeye gitmenin yanı sıra tüm yükü yatırımcıya yıkmamaya özen gös- teriyoruz. Eğer ödeme vadeleri uygunsa döviz riskini üstümüze alıyoruz. Sonuç olarak ülke ve sektör olarak bu badireyi DOSYA
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=