Tesisat Dergisi 199. Sayı (Temmuz 2012)

SÖYLEŞİ 113 Tesisat Dergisi Sayı 199 - Temmuz 2012 servis hizmetleri sağlanıyor. Bu konularla ilgili çalışmalarımızı, ULUS YAPI İnşaat Ltd. şirketi- miz devam ettirmektedir. Bu konuların haricinde de son olarak bahsetmek istediğim; sanayide ve inşaat altyapı projele- rinde, vibrasyon ve şok kontrolü konularındaki faaliyetlerimiz olacaktır. Uçak, tank, panzer, gemi, denizaltı… Hareket eden her araç, içinde bulunan cihazların belirli şoklara maruz kalmasına sebep olur. Özellikle askeri araçlarda bu cihazların görevleri son derece kritik olabilir; telsizler, GPS donanımları, sensörler ve benzer- leri bu şok yükleri altında işlevlerini yitirebilirler. Endüstride ise çok çeşitli ağır makineler çalış- maktadır. Presler, şahmerdanlar, kompresörler ve benzeri makineler, bulundukları yapıyı mu- azzam titreşim yüklerine maruz kılacak kadar zorlayıcı şartlar altında çalışıyor olabilirler. Böyle durumlarda bu makineler hem kendilerine zarar vermekte hem de çevrelerinde dayanılmaz titreşim ve gürültü sorunlarına sebep olabilmek- tedirler. Kara ve demiryollarında araçların sebep olduğu yapısal titreşimler, köprü ve viyadük ayaklarında, demiryolu raylarının altlarında özel titreşim alıcılar kullanılmasını gerektirir. Benzer şekilde petrol ve gaz hatları gibi büyük çaplı borulardaki titreşimler de, konsollarda titreşim alıcı kullanımını gerektirebilir. Laboratuvarlarda ve özel amaçlı bazı tesislerde yer alan hassas cihazlar; koordinat ölçüm tezgahları, vakum odaları, sarsma tablaları, mikroskoplar ve benzerleri ancak çevresel etkilerden arındırılmış ortamlarda kullanılabilirler. Böyle tesislerin ya- kınından herhangi bir aracın veya üzerlerinden bir uçağın geçmesi bile, bu hassas cihazların fonksiyonlarını engelleyebilmektedir. Alanında dünya lideri FABREEKA firmasının Türkiye temsilcisi olarak; havacılık, savunma, otomotiv, ulaşım, madencilik ve ağır makine sanayileri ile inşaat altyapı sektörüne yönelik ürün ve hizmetler sunmaktayız. Evet, ULUS YAPI’nın tesisat sektöründe pek de bilinmeyen yönlerinden biraz bahsettikten sonra, esas olarak sektörümüz içerisinde yapmakta olduğumuz işlerimizin bilinmeyen yönlerinden ve bunun nedenlerinden örneklerle bahsetmemiz gerektiğine inanıyorum. Yapmış olduğumuz işin önemini öncelikle birkaç cümleyle özetlemek gerekirse; binalarımızın taşıyıcı sistemlerinin yıkılmalara karşı yeterli dayanımda olması, bu binaların depremlerden sonra işlevlerini sürdürebileceği anlamına kesinlikle gelmiyor. Bir deprem esnasında ve hemen sonrasında can ve mal güvenliğimizi sağlayabilmenin yolu, binalarımızdaki tesisat- ların ve ekipmanların depremden sonra çalışır vaziyette kalmaları ile mümkün olabilmektedir. Aksi takdirde işlevini yitirmiş tesisatlar yüzün- den deprem sonrasında yangınlar çıkacak, acil durum enerjisi sağlanamayacak, hatta tavanlardan kopan tesisatlar düşerek can güvenliğini tehdit edecekler. Her şeyin ötesinde, uluslararası ve yerel yönetmelikler gereğince tesisatlarda deprem koruması yaptırmak yasal bir zorunluluktur. Bu durum gelin görün ki 1996 yılında Bayın- dırlık Bakanlığı tarafından yayınlanan “T.C. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında ki Yönetmelik”te de çok net olarak ifade edilmiştir. Bilindiği üzere bu yönetmelik, uyul- ması zorunluluğu olan ve bizlerin inşaatlarında uygulanan temel kurallardan oluşmaktadır. Fakat denetim eksikliğinden ötürü 1999 İzmit depreminde maalesef sonuçlar çok net ve acı verici bir şekilde görülmüştür. Bayındırlık Ba- kanlığımız daha sonrasında deprem konusunu Afet Yönetmeliği’nden çıkartıp, tüm deprem ülkelerinde olduğu gibi ayrı bir Yönetmeliğe dönüştürmüştür. 2006 yılında oluşturulan bu yönetmelik, “T.C. Deprem Bölgelerinde İnşa Edilecek Binalar Hakkında Yönetmelik” adı altında 2007 yılında yürürlüğe alınmıştır. Aynı şekilde bu yönetmeliğimizde de Yapısal Olmayan Donanımların ve Tesisatların deprem koruması maddeleri yer almaktadır. Üzücü bir örnekle konumuzu biraz daha açmak istiyorum. 2011 Ekim ayında gerçekleşen Van Depremi’nde hepimizin medyadan takip ettiği üzere, göçüklerden çıkartılan yaralılarımız ve hayat mücadelesi içerisindeki vatandaşlarımız, Van hastanelerinde çok büyük çaplı hasarlar olmamasına karşın ilk tedavilerini ambulans- larda ve kurulan acil durum çadırlarında görüp, hemen diğer il hastanelerine sevk edilmişlerdir. Bunun nedeni ise Van’daki hastanelerimizin sistem olarak çalışmamasından kaynaklanmış olmasıdır. Ne ameliyathaneler ne de yoğun bakım üniteleri kullanılır durumda değillerdi. Tablo ortada; hala toparlanamamış bir şehir. Sadece hastaneler değil, bankalar, oteller, gıda ve kıyafet tedarik edilecek AVM’ler, sosyal sür- dürülebilirliği sağlayacak sanayi ve iş merkezleri anahtarları çekip durmuşlardır. Olası İstanbul depreminde ise senaryomuz maalesef çok daha ağır olacaktır. 15 milyondan fazla insanın yaşadığı bu şehirde deprem so- nucu oluşacak hasarları gözden geçirmemizde ve acil durum senaryolarımızı bunun üzerine kurmamız gerekliliğini bir daha hatırlatmak isterim. Öncelikle neden İstanbul’da bir deprem beklediğimizi çok basit bir ifadeyle sektörümüze açıklamak isterim. Düşünün ki aracınızla gider- ken ön camınıza bir taş geliyor ve nokta şeklinde bir çatlak oluşuyor. Aracınızla beraber hareket etmeye devam ettiğiniz sürece o milimetrik çatlak, bir yıl içerisinde karşılaştığı direnç sonucu çatlamaya devam eder ve o zaman zarfında camın değiştirilmesine neden olacak

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=