köprüsü, meydanları, bulvarları, Roma, Gotik, Barok, Manuelin ve Portekiz modern yapıları ile mimari açıdan çok zengin bir bohem şehri görünümündedir. 1755 depreminden sonra planlanarak inşa edilen meydanlarla bezenmiş, dik kesişen cadde ve sokakları ile güzelleşen Lizbon, çok güzel bir başkent, alt ve üst geçitlere rağmen bulvar ve meydanlarını korumuş bir şehir görünümünde. Praça'da Comerco (Ticaret Meydanı) Rossio Meydanı, Restauradores meydanı anıtlarla süslü. Bunları bağlayan Avenida da Liberte de, Avineda Fontes, Perura da Mello, Almirante Reis ve Republice bulvarları şehre kişilik kazandırıyor. Antik Sanat Ulusal Müzesi, Portekiz Tarzı Mozaik Müzesi, Gulbenkian Müzesi gibi uluslararası üne sahip müzeler yanında, Okyanus Müzesi, Kültür Müzesi, Ulusal At Arabaları Müzesi, Eczacılık Müzeleri meşhur. Önemli tiyatro ve konser salonları kış sezonlarında yoğun gösterilere sahne olmakta, bu anlamda Belem Kültür Merkezi, D-Maria Tiyatrosu, Gülbenkian Vakfı önemli tiyatro ve konser salonları arasında sayılabilir. Heykelleri tarihi anıları sergilemekte, parkları şehre nefes aldırmakta, bahçeleri, sarayları, su kemerleri, kuleleri ile Lizbon uzun bir tarihi sergilemektedir. Lizbon dışında Sintra, Cape Koca, Cascas Estrolil gezileri sarayların yanı sıra belirli güzel mahalleri içermekte, Coba de Roca Avrupa'nın en ünlü batı sahilleri ve Atlas Okyanusu ile süslenmektedir. Lizbon'a 145 km mesafede bulunan Fatima kasabası, katolik aleminin haç yerlerinden biridir. Doğal güzellikler ve bazilikaları ile meşhur olan Fatima kasabası, rivayete göre 13 Ekim 1917 tarihinde 70 bin kişinin, güneşin dansı mucizesine tanıklık ettiği yer olarak, çevresindeki Nazane ve Obidos gibi yerleşim bölgeleri ile Portekiz'in turistik yerlerini simgelemiştir. 19. yüzyıldan günümüze kadar uzanmış bir Portekiz gitarı ve bir klasik gitar eşliğinde tek bir şarkıcının performansıyla yapılan yanık halk müziği Fado ülkenin ününü yayıyor. Şarapları ile meşhur Portekiz'in GSMH geliri kişi başına 19.000 dolar mertebelerinde; yaklaşık 10 milyon nüfusu olan ülkede turizm ve hizmet ağırlıklı zenginlik gittikçe artıyor. GÖRÜNÜM ' ' Ankara, Avrupa Birliği'ne bağlı birçok ülkenin başkentinden farklı bir durumda; turizm yönünden hiç bir cazibesi yok. Mimar Jansen tarafından düzenlenen şehir kentleşmesi de silinmiş durumda, bu anlamda Ankara'yı Avrupa'nın hiç bir başkenti ile mukayese edemiyorsunuz. Yukarıdaki ön tanıtımda görüldüğü üzere, küçük bir ülke olan Portekiz, bir İtalya veya Fransa düzeyinde olmamakla birlikte, Çekoslavakya, Polonya, Bulgaristan, Romanya'dan çok farklı bir AB ülkesi. Sanayi ve ticarette çok ileri olan Lizbon, güzelliği, mimarisi, yaşam tarzı ile başkentimiz Ankara'ya fark atıyor. Bu anlamda bizlerin Ankara'yı ele alması gerekiyor. Avrupa başkentlerinden çok geri planda olan başkentimize bizlerin sahip çıkması zorunlu hale gelmiş sayılır. Ankara, Avrupa Birliği'ne bağlı birçok ülkenin başkentinden farklı bir durumda; turizm yönünden hiç bir cazibesi yok. Mimar Jansen tarafından düzenlenen şehir kentleşmesi de silinmiş durumda, ulaşım amaçlı güzelim bulvarları da alt geçitlerle bozulmuş, dolayısıyla bulvar ulaşımında hiç bir şekilde çevreyi görm e imkanı kalmamış, sefaretler bölgesi sağırlaşıp, körleşmiş; şehirde trafik yolları sizi Çankaya Köşkü'nden adeta iten ve uzaklaştıran bir güzergahı takip etmekte, müzelerinin kentsel niteliklerini kaybettiği bir bakışta görülmektedir. Gençlik Parkı'nın yenilendiğinin kimse farkında değil. Ayrıca parkın rekreasyon niteliği kaybolmuş durumda. Bu anlamda Ankara'yı Avrupa'nın hiç bir başkenti ile mukayese edemiyorsunuz. •• 60 Yıllık Arkadaşlık Türkiye gibi ortalama yaş sınırı 60 yıla ulaşmayan bir ülkede, 60 yıla erişen üniversite sınıf arkadaşlığının onurlu yönü çok zevkli olmaktadır. 1950 yılının Eylül ayında sınavla İTÜ Makina ve Elektrik Fakültesi'ne giren arkadaşlarımız bugün 78 yaşlarında olup, birbiri ile 60 yıllık dostluk ve arkadaşlıklarını korumanın sevincini yaşıyorlar. Yaklaşık 120 kişilik grup, Eylül 2010'da yüzde 50 ila 55 fire vermiş olarak bu yıl bir araya gelecektir. Zaman zaman Ankara ve İstanbul'da toplanan İTÜ'lülerin yüzüne baktığımızda, gençlik döneminin çok farklı çizgilerini görmekteyiz. Bizim dönemin çoğu devlet hizmetinde bulunmuş, kimi genel müdür, kimi müsteşar, kimi ise akademisyen kişiliklerdir. Hemen hepsi bir araya gelince önce anılarından sonra gençlikte yaptıklarından, en sonunda da karşı karşıya kaldıkları hastalıklarından bahsediyor. Çok şükür hepsi mutlu, hemen hemen hepsi torunlu ve onlar ile övünüyorlar. Çoğu güncel politikadan uzaklaşmış, hatta iktidar muhalefet kavgasından bıkmış insanlar. Hiç birinin mali sıkıntısı yok. Hemen hemen hepsi mütevazi yaşamları ile gurur duyuyorlar. Bu güzelliklerin yanı sıra bıkkınlıkları da seziliyor. Hiç kimse hiç bir sorunu ayrıntılarla tartışmıyor. Uzun bir sürede oluşan yargılarına başlık koymuşlar ve onları başarılı-başarısız veya iyi-kötü şeklinde değerlendirmekteler. Konuların fazla detayına girmiyorlar. Bu nedenle değer yargılarında deneyimlilerin görüşlerine önem verilmesinin yararlı olacağı görülebilir. Ancak ileri yaşların değer yargıları çoğu kez kalıplaşmış olup, günümüz şartlarında büyük hatalara yol açmaktadır. Bu anlamda doğru çözüm, bilim ve teknoloji sistemlerinde aranmalıdır. Dolayısıyla çok hızlı değişen bilimsel ve teknolojik usulleri yaşam boyu çok iyi takip etmek gerekir. Son yıllarda ülke sorunları hakkında görüşleri değerlendirdiğimizde yaşlı akil insanlarla genç araştırmacılar arasında büyük farklılıklar görmekteyiz. Özellikle gençlerin çözüm arayışlarında ayrıntılara çok fazla inilmekte, bu nedenle sonuçlarda biraz zaman kaybına neden olunmaktadır. Ancak bu tür oyalamanın kayıplarına karşın sonuçların daha sağlıklı olduğu zamanla anlaşılmaktadır.■ Tesisat Dergisi Sayı 169 - Ocak 2010 19
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=