Tesisat Dergisi 133. Sayı (Ocak 2007)

bölüm dediğimiz gruba isabet ediyor. Makina mühendisliği, kapsamının büyüklüğü itibariyle kendi içinde dallara ayrılmaktadır. Öğrencilerin daha lise yıllarında kendilerine kalktığınızda, devreye sanayicinin öğrenciden ne beklediği, nasıl bir eğitim istediği gibi faktörler de giriyor. SEKTÖREL FORUM bu tip bir çalışma geliştirildi. MÜ DEK adı altında bir organizasyon oluşturularak, akreditasyon burada da yapılmaya başlandı. MÜDEK'in yapmış olduğu akreditasyonlar artık bir alan seçip, kendilerini yetiştir- İkinci önemli husus ise, kalitedir. Avrupa'da da yer alıyor. Bu büyük meleri gerekiyor. Yani öğretenin kalitesi nedir, deği- bir başarıdır. şik eğitim kurumlarının vermiş olduLisans eğitiminin ardından, lisansüstü eğitim geliyor. Bizde tesisatla ilgili olarak ısı proses yüksek lisans programı ve ısı proses doktora programı yer alıyor. Buralarda daha çok uzmanlaşmaya yönelik dersler görülüyor. Termodinamik, kurutma, güneş sistemleri, yangın güvenliği gibi. Son zamanlarda ön plana çıkan bir program var. İTÜ'de de şu anda aynı bölüm mevcut. Hatta onlarınki proses teshin yüksek lisans programı şeklinde; açılmış ve çalışır durumda. Bu programlarda özellikle sanayiden gelen deneyimli kişilerin ders vermelerini teşvik ediyoruz. Bu programları uzmanlık eğitiminde kullanmamız mümkün. ğu eğitimler birbirine eşdeğer midir? Bu konu da ön plana çıkmaktadır. Üçüncü önemli konu ise, hareketliliktir. Artık eğitimin sadece kurum içi değil, kurumlar arasında geçişler yaşanacak şekilde olması gerekmektedir. lğdır'da öğrenimine başlayan öğrenci, teknik üniversitede de, bir Avrupa üniversitesinde de okumalı ve orada da eğitiminin bir kısmını sürdürebilmeli. Tabi burada da eşdeğerlilik dediğimiz ortak kredi sistemi ortaya çıkıyor. Burada vurgulamak istediğim başka bir unsur, yaşam boyu öğrenimdir. İnsanların kendilerini sürekli yetiştirmeleri gerekmektedir. Gelecekte ne yapacağımıza gelin- Türkiye'ye geldiğimizde ise; 1990'11 ce; AB sürecinde olan bir toplumuz, yıllardan beri Türkiye'de de birtakım dolayısıyla çalışmalarımız hep bu gelişmeler var. Örneğin, 1994-2004 doğrultuda oluyor. AB'de de bu ko- yılları arasında ODTÜ, Boğaziçi, nuda yenilikler oluyor. 1999 yılında İTÜ ve Bilkent üniversitelerindeki Bologna Süreci diye bir süreç başlatıldı. Burada klasik eğitimden farklı olarak birkaç önemli nokta var: Birincisi, eğitimin odak noktasının öğretim elemanından öğrenciye dönmesi. Yani yeni eğitim sisteminde odak noktası öğrenci. Programları, öğrencinin ne istediğine göre revize etmemiz gerekiyor. Öğrencinin beklentilerini araştırmaya toplam 33 mühendislik programı ABET eşdeğerlilik belgesi aldı. Bu üniversiteler Avrupa ve Amerika'da tanınır hale gelmiş oldu. Diğer üniversitelerimiz de bu süreci sürdürmekte ve sertifikayı almak için çaba harcamaktadır. Yurt dışından bu akreditasyon ve sertifikasyonu almamız uzun sürmekte ve biraz maliyetli olmaktadır. Türkiye'de de Üniversite-sanayi işbirliği; Avrupa'da Ar-Ge'nin, sanayi ve bağımsız araştırma kuruluşları kanalıyla yapılması yönünde son derece önemli bir konudur. Ancak, Avrupa'da bunu sadece üniversitelerden beklemiyorlar. Orada birçok bağımsız araştırma kuruluşu kurulmuş durumda. Ancak Türkiye'de bu görevi sadece TÜBİTAK yapıyor. Artık tek bir konuda çalışıp etrafa kapanmak olmuyor; disiplinler arası çalışılıyor. Bu konuda Türkiye'de iki önemli gelişme var. Birincisi; TÜBİTAK'ın bilimsel teknolojik projeleri destekleme programı. Bu programda özellikle sanayiye yönelik uygulama kısımları bulunan projeler destekleniyor. Bunların iki defa başvuruları alınıyor, bir komisyon tarafından değerlendiriliyor ve maddi durumu olmayan öğrencilere ise, imkan yaratılıyor. İkinci olarak ise; daha yeni olan ve 1-2 yıl önce ortaya çıkan bir konu var. SANTEZ adı altında sanayide çalışan kişilerin üniversitelere gelerek doktora yapma larına, tez yapmalarına ön ayak olan bir program... Meslek içi eğitim konusunda, vakıfların, meslek odalarının, derneklerin programları da bulunuyor. Tesisat Dergisi Sayı 133 - Ocak 2007 29

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=