CD C N::ı EE {!!. , N.._ � .. uı 'iii ·e - .. 'iii {!!. Prof. Dr. Nilüfer Eğrican Küresel ısınma ve İklim Değişikliği Üzerine . . . Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yarattığı sonuçlar, tüm dünya insanlarını etkilemektedir. Ancak gelişmekte olan ülkelerde yaşayan toplumlar, bu olumsuz sonuçları daha derinden hissetmektedir. İklim değişikliği konusu Türkiye'de 1992 Rio Konferansı sonrasında gündeme gelmiş ve 2002 Johannesburg Zirvesi hazırlıkları sırasında bir üst aşamaya geçerek uluslararası ilişkiler çerçevesinde gelişmiştir. İklim değişikliği sözleşmesine 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olan Türkiye, Kyoto Protokolü'nü henüz onaylamamış olup, 1994 yılında yürürlüğe giren İklim Deği şikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS)'de sanayileşmiş ülkelerin içinde yer olmasına karşın, özgün koşulları nedeniyle gelişmiş ülkelerin sera gaz azaltım yükümlerinin belirtildiği listede yer almamıştır. 2004 yılında İDÇS'yi imzalayan Türkiye üstlendiği yükümlülükleri yerine getirebilmek amacıyla ilk Ulusal Bildirim çalışmalarına 2005 yılında başlamıştır. Yedi sivil toplum kuruluşuyla yürüttüğü ·yedi proje ile, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ler (güneş, rüzgar, biyogaz), temiz ulaşım (biyoyakıt) alanlarında çalışmalar sürdürülmektedir. Projelerde her türlü eylemde bütüncül olma esasına dayanan bir yaklaşım vardır. Örneğin, Araçlarda bitkisel yağların yakıt olarak kullanılmasına destek verilirken, bu bitkilerin tohumunun genetiğinin değiştirilmemiş olmasına, üretimin ve işlenmesinin, hatta tüketiminin ekolojik değerde kalmasına önem verilmektedir. İklim değişik liğini önleme alanındaki çalışmalar genellikle toprak, su gibi temel doğal varlıkların sürdürebilirliğinin sağlanması ve/veya alternatif üretimlerin desteklenmesi üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu yaklaşım çevresel öncelikleri, yerel gereksin melerle bütünleştirdiği ve yerel fa dalar yyarattığı için, yerel topluluklar tarafından da benimsenmektedir. Bu kapsamda yeni lenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliği konularında, bilinç art tırma, uygun teknoloji ve önlemlerin tanıtımı, gösterimi , yaygınlaştırılması, yerel kapasitenin güçlendirilmesi projeleri önem kazanmaktadır. Enerji verim liliği, enerjinin üretilmesinden başlayarak, tüketimine kadar olan süreçte, enerjiden sağlanan hizmetlerden vazgeçmeden, yarattığı olumsuz etkileri (çevre zararları ve maliyet) en aza indiren tüm eylemleri kapsar. Enerji verimliliğinin a ması; rttırıldaha az enerji tüketerek, daha fazla 22 elektrik, ısı ve hareketlilik elde edilmesi demek olduğuna göre enerji sistemlerinin sürdürülebilirliğinin en kesin ve en doğru yöntemidir. En genel anlamda enerji v rimliliği , enerji yoğunluğunun azaltıel ması olarak yorumlanmaktadır. Enerji yoğunluğu ise, tüketilen toplam enerjinin, elde edilen toplam ekonomik gelire oranı olarak ifade edilmektedir. Enerji yoğunlu ğunun azaltılmasıyla, enerji verimliliğinde elde edilen artış, sosyal, çevresel ve ekonomik alanlarda yararlar sağlayarak sürdürülebilir kalkınmayı desteklemektedir. 2000 yılı verilerine göre enerji yoğunluğu (Ton eş değer Petrol/000USD) OECD ülkelerinde 0,20, Çin'de 0,92, Asya ülkelerinde 0,72, Afrika'da 0,87, Latin Amerika'da 0,32 olarak saptanırken, dünya ortalaması 0,32 olarak belirlenmiştir. Y nilenebilir Enerji kavramı, ebaşta güneş, rüzgar, jeotermal, su ve biyokütle olmak üzere, doğal döngüler çerçevesinde oluşan ve bu döngüler sonucunda tekrar üretilebilen kaynakları tanımlamaktadır. Bu kaynaklar ısı ve elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Biyokütle örneğinde ayrıca sıvılaştırma yoluyla ulaşım sektörün de yakıt olarak kullanım söz konusudur. Dünyada, 1990-2001 yılları arasında, yıllık olarak kullanımdaki artış; yenilenebilir enerji kaynaklarında %1 9,1 , biyokütle kaynaklarında (kentsel çöp, biyogaz) %7,6, jeotermal enerjide %2,3 olmuştur. Yaygınlaştırma için politikaların (portföy hedefleri, mevzuat hazırlanması gibi} belirlenmesi, finansman olanaklarının (vergi, hibe, alım sözleşmeleri, sertifikalandırma) arttırılması, kapasite geliştirilmesi (AR-GE yatırımları, eğitim ve bilinçlendirme gibi) gerekmektedir. Ulaşım günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası olmakla beraber, en yoğun enerji tüketen sektör olması nedeniyle sürdü rülebilir kalkınma önündeki en büyük zorluklardan birisidir. özellikle artan hayat standartlarına paralel olarak, daha büyük, daha güçlü ve daha çok yakıt tüketen araçların tercih edildiği gözlenmektedir. Bu nedenle, petrol fiyatlarındaki ve çevre sorunlarındaki artışa rağmen, tüm düny daki petrol tüketiminde ulaşımın pa a yı 1973'te %43 düzeyine, 2003'te %58'e çıkmıştır. 1997-2020 yılı itibari ile, OECD ül kelerinde ulaşım sektöründe petrol tüketiminin payının %54'ten %62'ye ç kacağı, OECD dışındaki ülkele şım rin ulaı amaçlı petrol tüketiminin ise iki • PERSPEKTIE kat artacağı öngörülmektedir. Dışsal maliyetlerin ulaşım sektörünün sürdürülebilirliğinin değerlendirilmesinde önemi büyüktür. Bu değerlendirmede trafik k ları, gürültü, hava kirliliği, ilkim da e zğai şikliği, doğal çevre ve peyzaj, kentleş me, diğer sektörlere olan yan etkiler dikkate alınmalıdır. örneğin; Avrupa Bir liği, İsveç ve Norveç tümüyle ele alın dığında 2000 yılı itibariyle, ulaşım sektörünün dışsal maliyetinin yılda 650 milyon Avro olduğu ve bunun %30'unun iklim değişikliği, %27'sinin hava kirliliği ve %24'ünün trafik kazalarından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Ulaşım sektöründe sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için; daha az ulaşım içeren kentsel planlama, daha az enerji tüketen ulaşım araç ve türlerinin ter cih edilmesi (toplu taşımacılık, otobüs, demiryolu, denizyolu, bisiklet) ulaşım tür lerinin enerji yoğunluğunun azaltıl ması, yakıt içeriğinin değiştirilerek (biyodizel, biyobenzin, elektrik) C0 2 ve ha va kirleticilerinin salımlarının azaltıl ması çözüm olabilir. İDÇS, enerji, ulaşım, sanayi, tarım, atık ve arazi kullanımı/ormancılık sektör lerinin, insan kaynaklı sera gazı s lımlarının temel kaynakları olduğunau belirtmiştir. Hemen hemen her türlü insan etkinliğinin küresel ısınmaya az ya da çok katkısının olduğu söylenebilir. Kyoto Protokolü'ne göre 6 temel sera gazı (karbondioksit, metan, diazotmonoksit, hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt hekzaflorid) belirlenmiştir. Bu gazların sera etkisine katkıları farklıdır. Karbondioksit etkisinin 1 birim olarak kabul edilmesi halinde, her bir maddenin 100 yıllık zaman dilimi içerisinde atmosferde yarattığı göreceli etki Küresel ısınma Potan siyeli (KIP) olarak hesaplanmaktadır. Bu tanıma göre, sera gazlarının KIP değer leri, metan'ın 21, diazotmonoksit'in 310, hidroflorokarbonlar'ın 140-12.000, perflorokarbonlar'ın 140-12.000, kükürt hekzaflorid'in 23.900 olarak belirlenmiştir. Yukarıda belirtilen sera gazlarının atmosferde kalma süreleri (yıl} sırasıyla, 5-200 yıl, 12 yıl, 114 yıl, 2->50.000 yıl, 2->50.000 yıl ve 3.200 yıldır. Tüm dünyada ve ülkemizde, iklim dostu teknolojilerinin, temiz ulaşım örnek lerinin yayılması ümidiyle. . . o.. 'Y\. �� egrican@yeditepe.edu.tr
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=