Tesisat Dergisi 125. Sayı (Mayıs 2006)

Tesisat Sektörünün Duayenlerinden Makina Yük. Müh. Akdeniz Hiçsönmez • 1960 yılında I.T.ü. Makina Fakültesi'nden mezun oldu. • 1963-1964 yıllarında DSI Genel Müdürlüğü Proje inşaat Daire Müdürlüğü'nde çalıştı. • 1964-1970 yıllarında Kanada ve ABD'de çeşitli firmalarda sistem dizayn mühendisi olarak çalıştı. • 1970-1973 yıllarında Karadeniz Bakır lşletmeleri'nde tesisat tasarım mühendisliği yaptı. • 1973-1977 yıllarında Bursa'da Kapsan Kaplama ve Profil San. A.Ş. Fabrikaları'nın kuruluşunda, kurucu müdür olarak çalıştı. • British Colombia ve Nova Scotia Profesyonel Mühendislik Sertifikası'na sahiptir. • TMMOB, TMMMD, lsı Bilimi ve Tekniği Derneği, TTMD Kurucu Başkan Yardımcısı ve Onursal Üyesi, İSKID Onursal Üyesi ve ASHRAE üyesidir. Türk Tesisat Mühendisleri Derneği - TTMD'nin 28 Aralık 2005 tarihinde, TTMD lstanbul Bölge Temsilciliği'nin Kadıköy Kozyatağı 'ndaki yeni ofisinde yapılan Birinci Duayenler Toplantısı 'nda konuşan Celal Okutan, Haçik Eram ve Aııuştekin , Tokgöz 'den sonra, 03 Mart 2006 tarihinde yapı.lan ikinci Duayenler Toplantısı 'nda ise Kevork Çilingiroğlu, Engin Kenber ve Akdeniz Hiçsönmez birer konuşma yaptılaı: Cafer Ünlü tarafından organize edilen toplantılar yine Ünlii 'nün sunumuyla gerçekleştirildi. Tesisat Dergisi Şubat 2006, sayı 122 'de yayımlanan Celal Okutan 'ın konuşma metninden sonra, J23. sayıda Kevork Çilingiroğlu 'nun, 124. sayıda Engin Kenber 'in konuşmaları yayıınlaıımıştu: Bu sayımızda da Akdeniz Hiçsönmez'in konuşma metninden yapılan geniş ı bir özet aşağıda okurlarımıza sunıılıııaktad11: Her iki toplantıda yapılmış olan diğer konuşmalar gelecek sayılarımızda yine B en hayatı bir vapur seya hatine benzetirim. Vapura binip, yol katedersiniz. Bu yapı statik ve aynı zamanda dinamik bir yapıdır. Birçok sarsın tıya maruz kalır ve yoluna devam eder. Hele de Türkiye'de yaşıyorsanız, işi daha da zordur vapurun... 1934 yılında, sıcak bir Temmuz günü, Konya isimli bir gemi Giresun'dan topuyla tüfeğiyle bir alayı yükleyip, Vize' ye gitmek üzere yola çıkıyor. Gemi Anadolu Kavağı'na geldiği zaman bir çocuk dünyaya geliyor. Kaptanın ismi Adil, deniz ise "bahır." Gemi kütüğüne bu çocuğun ismi "Adil Bahri" diye yazı lıyor. Karaya çıkılıp da bir müddet geçtikten sonra, "Bu isim eski bir isim, ge lin bunu değiştirelim; denizde doğdu, adı da Deniz olsun" deniliyor. Bir müd det de bu şekilde geçiyor. Deniz isminin hem kız, hem de erkekler için kullanıldığı söylenince, "Ağabeyinin � adı Akgün, isminin başına 'Ak' koya- � lım, 'Akdeniz' olsun" deniliyor ve işte � benim hayat hikayem böyle başlıyor. .. ::ı; � "Paganini Matematikçiydi Değil � mi ? 11 ..tJ) Ben hayatım boyunca gemiyle olan ilişkilerimden dolayı, İstanbul Teknik "iii Üniversitesi'ne girerken gemi mühen- ·a, � disi olmayı kafama koydum ve gemi � mühendisi olmak için de sınava girdim. 'iii � 46 bu bölümde sırasıyla yayımlanacaktıı: O zamanlar üniversitenin sınavları çok farklıydı. Fen dersleri sınavlarının yanında, genel bilgi sınavı da yapılıyor du. Bu sınavda bizlere iki sütun halinde yanyana yazılan, tanınmış kişilerin isimleri ve meslekleri veriliyor, bizlerden isimler ve meslekleri eşleştirme miz isteniyordu. Ben listedeki isimleri eşleştirdim, iki isim ve iki meslek arttı. Kişileri tanımıyorum; Le Courbusier ve Pearl S. Buck, meslekler de edebiyatçı ve mimar. .. Yazı tura attım, Le Courbusler-edebiyatçı, Pearl. S. Buck-mi mar oldu. Sınav çıkışında Le Courbusier'nin çok meşhur bir mimar oldu ğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm, ancak yanımdan geçen birinin diğe rine, "Paganini matematikçiydi değil mi?" diye sorduğunu duyunca, benden de beteri varmış diye mutlu olduğumu hiç unutamam. "Bir Şey Eğer Yapılmaya Değerse, En İyi Şekilde Yapılmalıdır" ITÜ'deyken A 501 salonunda mukave metdersine Merhum Mustafa İnanhocamız girecekti. Biz sınıf olarak, lisede ki delişmenliğimizi devam ettiriyorduk, sınıf toz duman içindeydi; silgiler bir tarafa, tebeşirler bir tarafa gidiyordu. Hocayı da şahsen tanımıyorduk. Hoca sınıfa girip bir defa baktı ve gitti. Tüm sınıfa bir hafta tard (uzaklaştırma) gel di, az daha okuldan atılıyorduk. Ertesi derste hocamız, "Beyler! Buraya oyun oynamaya gelmediniz. Bir şey yapıl maya değerse en iyi şekilde yapılmalıdır. Onun için, sizler eğerburaya geiip mühendis olmaya karar verdiyseniz, en iyi şekilde mühendis olun veya başka bir işte çok iyi olabilecekseniz, o zaman burada işiniz yok, başka yere gidin" dedi. İşte, hocamın bu sözleri benim için her zaman yönlendi rici olmuştur. Bütün hayatım boyunca da, "Bir şey eğer yapılmaya değerse, en i yi şekilde yapılmalıdır" diyerek iyi bir mühendis olmaya çalıştım. Ben, bizim tabirimizle birgemici olarak karaya vurmuş oldum. Gemi mühendisi oldum ama, gemici olamadım ve tesisat mühendisi olmaya karar verdim. Tersanelere gittiğimizde bizlere hiç itibar eden olmadı. "Size gerek yok, ustalarla da burayı idare edebiliriz" diyorlardı. Ailem Ankara'da olduğu için Ankara'ya gittim ve Devlet Su İşleri'nde çalışmaya başladım. Tesisat mühendisi olmayı kafama koymuştum. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun tesisatbölümüne girdim. Engin Kenber ile o zamanlar tanıştık. Sürekliprojeler geliyordu. Engin Bey'in projelendirdiği Süreyya Paşa Hastanesi de bana geldi. Ben tabi o zamanlar hiçbir şey bilmiyordum. Projelere bakıp, "Bunların üzerine bir kırmızı koy mamız lazım" diyordum kendi kendime. Engin Kenber'in yanında da Nahit

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=