Tesisat Dergisi 100. Sayı (Nisan 2004)

oN C " " ' ' oo .... "' V) _l 3. AB Nizamnamesi, Ulusal Bazda Girişimler AB Çevre Bakanlarının, iklim koruma programının gerçekleştirilmesi için en etkili ve uygun maliyetli yolun AB düzeyinde olduğunu belirtmelerine rağmen, Danimarka hükümeti 2001 yılının Mart ayında Komisyona bir bildirge göndermiş ve bu bildirgede 1 Ocak 2006'dan itibaren HFC, PFC ve SF6 sera gazlarının ithalatını, ticaretini ve kullanımını yasaklamayı amaçladığını belirtmiştir. Bu bildirge, diğer üye ülkelerin ve komisyonun itiraz etmesine, 3 aylık bir yürütmeyi durdurma dönemini zorla sağlamasına ve Danimarka'dan ayrıntılı bir gerekçe talep etmesine izin vermiştir. EPEE'de boş durmamış ve Avrupa yasalarına dayanarak İtalya, Almanya, İspanya, Belçika ve hatta Komisyonun kendisine Danimarka'nın niyetine karşı formel itirazda esas teşkil eden bir hukuki rapor hazırlamıştır. Bir seneden fazla herhangi bir hareket olmamıştır, çünkü bu arada 40 sene sonra 2001 yılının Kasım ayında hükümet değişmiş ve iktidar liberaller ile konservatiflere geçmiştir. Bu da yeniden bir ümit ışığı vermiştir. Ancak bu durum maalesef sadece 2002 yılının Temmuz ayına kadar sürmüştür. Danimarka işi kesin olarak ciddiyete bindirmiş ve birçok istisnai durumu içeren, yeniden düzenlediği Yasak Nizamname'sini sunmuştur. 2001 yılının Ocak ayında ise benzeri bir aykırılık ile Avusturya hükümeti şaşırtmış ve EPEE ile AB'nin diğer 6 üye ülkesinin ve komisyonun tepkisini çekmiştir. Viyana'da yapılan müzakerelerde EPEE, Yasak Nizamnamesinin uyarlanmasını sağlayabilmiştir. Avusturya nizamnamesi her şeyden önce, florürlü gazların yasaklanmasını gerçekten haklı çıkaran alternatiflerin olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, 2005 yılında (her nevi kullanım türü ile ilgili kesin yasak konulmadan önce) yeniden bir değerlendirmenin (Review) yapılmasını öngörmektedir. Bu iki girişim, EPEE ve Komisyon için henüz hallolmuş değildir. Avrupa Parlamentosu Komisyona müracaat etmiş ve Danimarka'ya karşı tekrar bir girişimde bulunmasını talep etmiştir. Aynı şey muhakkak Avusturya için de söz konusu olacaktır. İki hükümetin de yasaktan yana olan gerekçelerinin anlaşılması şu anki durumda güçtür; gerekçeler muhtemelen daha ziyade hissidir ve politik açıdan istenilen bir karar olarak değerlendirilebilir, çünkü iç pazara müdahale edilmesi, nisbiyet prensiplerinin zedelenmesi ve AB içerisinde ticari bariyerlerin yaratılması bilinçli olarak göze alınmaktadır. Söz konusu tekil girişimlere karşı gerekçelendirmeyi zorlaştıran ise, AB'ye üye münferit ülkelere yönelik Kyoto çerçevesindeki yük dağılımıdır. Burada, % 21 emisyon azaltmasıyla hem Danimarka, hem de% 1 1 ile Avusturya oldukça talepkar hedef şartlarına sahiptir. İstatistikler, gerçekten her iki ülkenin de hedeflerinden henüz çok uzak olduğunu göstermektedir. İlgili ülkeler bu gerçeği tekil girişimlerini gerekçelendirmek için vesile saymışlardır. Bağımsız sözleşme ülkesi olarak (AB üyesi ülkeler protokolü hem bağımsız ülke, hem de AB üyesi olarak imzalamışlardır) kendilerini kendilerinden sorumlu hissediyorlar. AB'nin dahili meclis neticesi (BurdenSharing-Anlaşması), AB'de -%8'in üzerinde emisyon azaltma hedefi olan ülkelerin durumunu ciddi anlamda zorlaştırmıştır. Münferit üye ülkelere ilişkin farklı kotaların belirlenmesi aşamasında, hedeflere ulaşılabilmesi için farklı şartların söz konusu olduğu da kabul edilmektedir. Bu doğrultuda, ister bir uyum düzenlemesi şeklinde veya isterse "ürünlerin serbest dolaşımının potansiyel olarak engellenmesi" ile ilgili katı kriterlere göre planlanmış düzenleme şeklinde olursa olsun, AB içerisinde aynı şartların öngörülemeyeceği ve uygulanmayacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. Aslında, üye ülkelerin daha fazla emisyon azaltma tedbirleri öngörebileceği ve kendilerini bu açıdan yetkili kılan sanayi gazlarına ilişkin bir çerçeve yönergesinin çıkarılması ümit edilmektedir. Bu gerekçelendirme zaten baştan yanlıştır ve reddedilmelidir. İklimin korunması küresel bir sorundurvesadecetüm ulusal sınırları aşan eşit bir düzenleme yapıldığı taktirde, amaca uygun bir şekilde çözülebilir. 4. Yasak Düzenlemelerinden Çıkan Netice Bir yasak ile ne elde edebilirim? Yasaklar daha peşinen, TEWI / LCCP bakış açısından fevkalade yüksek enerjisel tasarrufları beraber getirebilecek opsiyonların verilmesi demektir. Örnekleri bilinmektedir ve başka yerde de aynısı uygulanabilir. 2006 yılında HFC'siz bir dünyada yaşamayı hayal etmek şeklindeki Danimarka vizyonu (en azından eski çevre bakanı bunu böyle görmektedir) daha ziyade bir illüzyondur. Şu anda yürünen yol, bir HFC yasağı ile hedefleri olan % 21 'lik bir emisyon düşüşü sağlanması ve bunu toplam emisyonlardaki HFC emisyonu payının %2'den daha düşük olduğu bir ortamda sağlamaya çalışmak düşüncesi daha ziyade masallar ülkesine ait olabilir. Danimarka'nın daha ziyade kendi primer enerji kullanımına bakması gerekir. AB çapında tüm soğutkanları eşdeğer tutmak, emisyonları kısıtlamak ve uygulamaları etkin enerjili olarak kurmak şeklindeki düşünce, dolaylı ve dolaysız emisyonlarda büyük bir azalmaya götürecektir, fakat bu ancak görüntü olarak kalır. Hollanda ve İsveç, denetim, kaçakların kontrolü, kayıtdefteri tutulması ve uygun eğitimlerle emisyonların % 30-50' den %5-1 0'a indirilebileceğini ispat etmişlerdir. Uygulama yasakları giderek büyüyecek bir kara borsanın kazancı için çalışmaya başlar. Bu suni olarak üretilmiş bir gerekçeli düşünce değil, tamamen hakikattir. ABD'de daha şimdiden HCFC için yasa dışı ticaret başlamış, 1 1 4 kişi 6,5 yıla kadar varan hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Hiç kimse çıkıp da AB'de bu tür benzer işlerin mümkün olamayacağını söylemesin. Tüm bunlar tabidir ki istenmiş olamaz. Çevre politikasında ne kadar katı olabilirim ve olmak zorundayım ki, inanırlığımı kaybetmeyeyim? 5. Ekonomik ve Ökolojik Sorumluluk Geçmişteki 10 yıl içerisinde çevre politikalarında belirgin bir değişiklik ortaya çıkmıştır; üretim tesislerinden ve proseslerinden başlayarak ürünlerin bizzat kendisine ve bunların tüm ömürleri boyunca

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=